Selam sana efendim ben senin yoluna toprak olayim. Yaz sicaginda yorgunluktan olusarak alnindan süzülüp sag yanagindan asagiya dogru akan terin olayim. Sen bastiginda ayaginin izini saklayan ve günümüze hatira olarak hala saklanip ziyarete açilan tas olayim. Lakin biz günahkâr ümmetini sefaatinden mahrum eyleme.
Biliyoruz bizler senin yolundan çok uzagiz. Hatalarimiz ve günahlarimiz çok olsa da; tek gayemiz senin yolundan, gösterdigin nurlu yoldan yürüyerek sana layik ümmet olmaktir. Böylece kâinatin sahibi, esi ve benzeri olmayan, mutlak kudret sahibi yüce yaraticimiza yakin olmaktir. Onun razi olacagi kullar olmaktir. Bizleri sevginden, sefaatinden ayri ve gayri koyma.
Allah’in selami ve rahmeti sanadir. Sen ki her kese selam verirdin. Sen ki öz bakimina çok dikkat ederdin. Saçini sakalini ve kiyafetini her zaman düzenli tutardin. Insanlara hos görünmeni saglamak için yaninda sürekli ayna tarak ve misvak bulundururdun. Hata saç bakimini iyi yapabilmek için zeytinyagi sürerdin. Hep temizligi ön planda tutar, ‘imanin yarisi temizliktir’ ‘temizlik Imandandir’ diye söylerdin. Evini her gün mutlaka süpürürdün. Ayakkabilarini giyecek oldugun da silkeleyerek giyerdin. Tuvalete girmeden önce çoraplarini çikarirdin ve paçani sivardin. Tuvalete sol ayaginla girerdin ve sag ayaginla çikardin. Taharette alirken, hep sol elini kullanirdin. Ayakta hacet gidermez, tuvalette mutlaka otururdun. Sonra abdest almadan önce sizinti olursa diye bir süre beklerdin. Sürekli abdestli olmaya ve abdestli gezmeye çalisirdin. Cuma günü mutlaka gusül abdesti alirdin.
Allah’in her türlü nimeti sanadir. Sen ki açlari doyurur, fakirleri gözetir, malini Allah yolunda harcardin. Sen ki besmele çekerek yemege tuz ile baslardin. Yemekte mutlaka yesillik bulundururdun. Üzümü hapur hupur agzina götürmeyip teker teker yerdin. Yemek esnasinda hep hayirli seylerden konusurdun. Sofradakilerin istahini kaçiracak sözlerden uzak dururdun. Yemekten tam olarak doymadan kalkardin. Gece bulasiklari bekletmezdin. Artan yemek olursa, yemek kaplarinin üstünü mutlaka örterdin. Pazartesi ve Persembe haftada iki gün oruç tutardin.
Allah’in yardimi dostlugu sanadir. Sen ki saka dahi olsa asla yalan söylemezdin. Ya hayirli bir sey konusurdun ya da susardin. Sevdigin kisiyi sadece Allah için severdin. Namaz kilanin önünden geçmezdin. Ezandan sonra ezan duasini okurdun. Hiçbir zaman hiç kimseye en ufak bir zarar vermemeye özen gösterirdin. Karincayi bile incitmemeye çalisirdin. Çarsida pazarda bagira çagira dolasmazdin. Yatmadan önce yatagini silkelerdin. Uyurken mutlaka saga tarafina yatardin. Yatmadan önce ve kalkinca saçlarini tarardin. Genellikle beyaz ve yesil elbise giyerdin.
Gül yüzlü sevgili tüm bunlari yaparken mutlaka birer sebebi vardi. Bugün bizleri bir nemelazimcilik sardi. Bunlarin çogunu önemsemez olduk. Senin yaptigin bu davranislari yapmaz, yapmadiklarini yapar olduk. Sadece dillerimizle ümmet oldugumuzu söyleyip durduk. Haramlara kosar olduk, Islam’in emirlerinden kaçar olduk.
Ey gül yüzlü sevgili! Seni bekleme de insanlik. Yeniden gelsen, bir daha kurtarsan su insanligi saplanip kaldigi kör cehaletten… Dogruyu bilirken, hakikati gizleyen, yada onu egip büken ve isine geldigi gibi hareket eden, su zalim insanlarin elinden mazlumlari bir kez daha kurtarsan olmaz mi?
Yönünü kaybetmis okumus, mürekkep yalamis kör cehalet yolunda insanlik. Bildikçe daha çok sapitiyor. Mal mülk kazandikça daha çok azginlasiyor. Yeniden bir yön versen olmaz mi?
Yoksa bu gidis hayra alamet degil ey gül yüzlü sevgili peygamberim.
‘Cani yanan kisi sabretsin. Can yakan kisi de yanacagi günü beklesin’ diyen gül yüzlü sevgili peygamberim! Sana binlerce salât-ü selam olsun. Senin bu sözünü dinleyip, kötülüge karsi sabredip, kötülüge iyilikle karsilik vermeye çalisiyoruz.
Lakin daglarin doruklara çökmüs yogun bulutlar gibi Islam diyarlarina zulümler çöreklendikçe çörekleniyor. Açlik ve sefaletle bogusmak söyle dursun, Islam düsmanlarinin akil almaz iskencelerine maruz kalip yerlerde sürükleniyor. Gözyaslari yagmur taneleri gibi yere düsüyor. Dünya gözü önünde yapilan zulümlere göz yumuyor. Dogal yeralti kaynagi olmayan yerlerde insanlar açlikla ve acimasiz insanlarin saldirilariyla bogusurken, yeralti kaynagi bol olan, petrol ve diger degerli maden yataklarinin bulundugu yerler güçlü ülkeler tarafindan çesitli yol ve bahanelerle saldiriya ugrayip talan ediliyor.
Mazlum insanlarin, Mazlum halklarin söndürülmüs isiklari, karanliklarini zifir basmis. Yetmezmis gibi satin almis gibi sahip çiktiklari yurtlarimizda oyunlarini kolayca oynasinlar diye, satilmis yöre halklarimiz da sahiplerine hizmet edip onlarin isteklerine itiraz etmeden karsilik vererek, sokulduklari imansizlasan ve insafsizlasan sehvetlerinin koynunda yasiyorlar.
Yüreklerimizde kirsak da zulümlerini, kendilerinden seçtikleri tanrilarinin ve sahiplerinin arzularini yerine getirerek can yakan mazlum insanlarin haksizlik ve eziyetlerini bizim yakmaya çalistigimiz mumlar söndürmüyor. Ettigimiz dualardan umut kesmesek de, yasanan sikinti ve zulümleri durdurup nese ve huzur ortamina döndürmüyor.
Sayili nefesler yasanip, hak yolunda senin önderliginde zamanin sonsuzluguna dogru yasanirken, senin özleminle yanmak kaynatir kararmis vicdanlarimizi. Tuzlu yemek yiyip sabaha kadar su dolu deryalar gören kisi misali, özlemin kaynatip akitir bedenlerimizin tuzlu sularini. Her türlü mezalim ve yasanan sikintilara gögüs gererek, canimiz yansa da sabredip, can yakanlarin ve göz göre göre hak gasp edip, can, mal, irz ve namus gibi kutsallari hunharca çalanlarin Allahin mutlak adaletinin tecellisi sonucu yanacagi günü beklerken seytana teslim etmemek tek gayemiz hayat yularini…
Ey gül yüzlü sevgili sultanim! Senin önderliginde hak yolundan yürümeye çalisirken, her sikintiya kanlanip dogacak safagimizi beklemekteyiz. Biz ki siz peygamberler gibi günahlardan korunmus degiliz. Bu yüzden hatalarimiza ve günahlarimiza bilerek veya bilmeyerek pek çok günahlar eklemekteyiz. Karbüratörü tikali araba misali senin pesinde iki ileri bir geri teklemekteyiz.
Sevgili sultanim! Sen ki; insanlarin en zenginligi olmayi, kanaatkâr olmak; insanlarin hayirlisi olmayi, onlara faydali olmak; insanlarin en adaletlisi olmayi, kendin için istedigini onlar için de istemek ve istemedigini onlar için de istememek olarak ifade ediyorsun. Insanlarin Allah’a en yakini olmayi, onu çok zikredip görüyormus gibi ibadet etmek; olgun iman sahibi olmayi, güzel ahlakli olmak, kiyamet günü nur içinde hasir olmayi, hiç kimseye zulüm etmemek olarak ifade ediyorsun.
Merhamet edilsin istiyorsan merhametli ol ki; sana da yaratan tarafindan merhametli olunsun; günahlarin azalsin istiyorsan çokça tövbe edip yaratana yalvar ki; sana günahlarini affederek lütufta bulunsun. Allah’a kullarini sikâyet etme, onlarin en kerimi olursun. Temizlige devam edersen rizkini bol bulursun. Kimseye kizmazsan Allah’in da sana kizmasindan ve gazabindan kurtulursun. Haramlardan sakinirsan dualarini kabul edilmis bulursun. Kusurlari görmezsen, insanlarin hata ve ayiplarini arastirmayip, kardeslerinin gördügün ayiplarini gizlersen, seninkileri de gizlenmis ve insanlara karsi kendini rezil olmamis bulursun.
‘Allah ve Resulü tarafindan sevilmek istiyorsan, Allah ve resulünü sev, onlarin sevdiklerini sev, sevmediklerini sevme!’ buyuruyorsun. Biz ki yaratani yaratandan ötürü severiz. Kin gütmeyip, dargin durmayip, sevmesek de merhaba deriz. Ama sevdiklerimizi de sadece Allah riza için severiz. Söylediklerimizi de dogru ve faydali olduguna inandigimiz için, Allah rizasi için söyleriz. Bunda da hata edersek, yanlisa düsersek Allahtan af dileriz. Senden de sefaat dileriz.
Yaratan rabbim bizleri affedip bagislamazsa, hiç hak etmesek de onun sevgili resulü ve kâinatin serefine yaratildigi Muhammed Mustafa’si olarak sefaat sancaginin altina bizleri almazsan bizim halimiz nice olur.
Selam sana ey gül yüzlü sevgili! Selam sana ey âlemlere rahmet olarak yaratilan kâinatin sultani sevgili peygamberim.
Mevsimlik bir ask degil bizim sana olan sevdamiz. Biz senin Hz Ali’ (r.a) in haber verdigi; ne çok uzun ve ne çok kisa olmayip, uzuna yakin orta boylu halini, iri kemikli ve iri yapili halini, güçlü kuvvetli ve yakisikli halin görmeden sevdik. Kivircikla düz arasi saçli halini, yuvarlak yüzlü kirmiziya çalan yumusak ve duru beyaz tenli halini görmeden sevdik. Siyah iri gözlerin üstündeki siyah uzun kirpikli halini görmeden sevdik. Iri kemikli ve genis omuzlu göbegine kadar gögsünde kil olmayan halini görmeden sevdik. Sakali sik bir tutam, basi büyük ve hilal kasli halini, disleri sik ve oldukça beyaz halini, yakini görmenin yaninda gözleri uzagi da iyi gören ve yakini duymanin yaninda uzaktan da sesi iyi duyan halini görmeden sevdik.
Birinci bakis masum bakis, ikinci bakistan bakan kisinin sorumlulugunu ifade ederek; yürüdügün zaman saga sola bakmadan, sanki yokus asagi iner gibi rahatlikla ilerleyen, küçük fakat sik adimlarla yürüyen halini görmeden sevdik. Bir seye veya bir yere bakmak gerekirse; sagina ve soluna baktiginda bütün vücuduyla dönerek bakan halini görmeden sevdik.
Sonuncu peygamber olusunun nisanesi olarak iki omzunun ortasinda bulunan nübüvvet mührünün geregini yerine getirircesine insanlarin en cömert ve yardim gönüllüsü, en dogru sözlüsü, en yumusak huylusu, en arkadas canlisi halini görmeden bize aktarilanlari dinleyerek sevdik.
Kimseye darlik vermemek için insanlar içinde yayilarak ve ayaklarini uzatarak oturdugunuz vaki olmadigini, umumiyetle kibleye yönelerek oturan, yanina gelen misafirlere sirtindaki abayi sererek oturtan ve misafirine deger verip dikkatle dinleyip sonra söyleyeceklerini sonra söyleyen halinle sevdik.
Biz seni tatli ve tesirli konusmanin yaninda; gür ve yüksek sesle ve kelimeleri tane tane söyleyen, önemli bölümleri üç defa tekrarlayan ve konusurken muhatabinin yüzüne bakarak ona deger verdigini gösteren halinle sevdik. Hiç kimseye kötü söz söylemeyen ve konusanin sözünü bitirmesini bekleyen halinle sevdik.
Hz Hatice’nin ilk esinden olan üvey oglunuz Hind(r.a)’a göre ise; daima düsünüp tefekkür eden ve sukutu ihtiyar eden, lazim hâsil olmadikça bosa konusmayan, konustugunda açik ve fasih yani dilin bütün kaidelerine uyarak dogru, güzel ve açik sekilde ifadeyi anlam ve ahenk bakimindan kusursuz konusan halinle sevdik. Kahkaha ile gülmek söyle dursun, çok nadir gülen ve ekseriyetle tebessüm eden halinle sevdik. Kizgin hallerinde de, normal hallerinde de daima hakki söyler ve dogruyu konusan halinle sevdik. Konusulmasi ve anlatilmasi gereken seylere bazen kinaye yoluyla deginen, hatali olanlarin hatalarini direk olarak yüzüne vurmayip ‘bazilariniz söyle yapiyor yapmasin’ ya da ‘size ne oluyor da sunlari sunlari yapiyor’ diyen halinle sevdik.
Belirli bir giyim tarzi benimsemeseniz de; sade giyinmeyi seven, ekseriyetle yesil ve beyaz giyen, bazen de islemeli kaftan giyen halinizle sevdik. Beyaz teninize ne de güzel yakisirmis atlas kaftan. Hala bulunur mu acaba üzerinde kirmiziçizgiler yer alan ve Hülle-i Hurma adi verilen Yemen kumasi kumastan. Velhasil biz seni elbisesini topuktan asagi uzatmayan, sariginin uzayan ucunu sirtina omuzlarinin arasina sarkitan halinle sevdik. Son dakikalarinda rabbine el dokumasi sert bir entari ve hastaliginda yatarken üzerine örttügün yamali bir örtüyle göç eyledigin halinle sevdik. Sandalet seklinde takunya seklinde baglari baglanarak çöl sicaginda giydigin ayakkabilarinla sevdik.
Burun temizleme ve taharet gibi isler hariç her zaman sag eliyle is gören, banyo ve tuvalet hariç her yere sag ayak ile giren, ayakkabi ve elbiselerini giymeye sag ile baslayip, sol ile çikarmaya baslayan halinle sevdik. Bir sey dagitacagi zaman, dagitmaya sagdan baslayan ve her ise besmele ile baslayan halinle sevdik.
Günümüzde öyle buhranli günlerden geçiyoruz ki; bak yine kar yagiyor üzerimize. Karanlik sariyorken etrafi biz sensizligin ayazinda üsüyoruz yine. Kar beyaz olur bildigim, lakin siyaha ve siyahin karanligina boyaniyor sanki insanlik. Yasayacak öyle bahar, öyle huzur dolu günler varken, ne diye kargasa, savas, huzursuzluk pesinde kosariz anlamis degilim.
Biliriz senin ve ashabinin çektigi sikinti ve izdiraplari çekmeden, hayatin agir ve çileli imtihanindan geçmeden cennet kolayca kazanilacak kadar ucuz degil. Ama dünya saadetini ve sonucunda ahiret saadetini kazanmak degil mi hedef? Öyleyse bir mucize tekrar yasansa, bin dört yüz önce gerçeklestirdigin asr-i saadet tekrar yasansa olmaz mi?
Ya da en azindan kendi hayatlarimizda bunu yasamayi saglasak, vicdanlarimiz gelse gösterdigin kuran ahlakini yeniden hakkiyla yasamaya. Daha vakit var deyip avunurken, hemen simdi sarilsak kuranin isiginda gösterdigin yolda yasamaya, acaba kalan ömrümüz yeter mi bunlari yasamaya… Acaba kötülük dürtüleyen seytani memnun edercesine nefsanî duygularin pesinde kosarken insanlik, döner mi güzelliklerin yasandigi, barisin ve huzurun hâkim oldugu asamaya…
Bir dua ey resul, bir dua ediver de kalbimin zümrüt tepelerinde yasanasi bir hayatim olsun. Allah azze ve cellenin bizi iki cihanin saadetine eristirmesi için bir dua… bir dua ki; yalan yanlis giden hayatimiz hakiki kurtulusa dogru yol bulsun.
Ey karanlik ve zifiri gece de karincanin sesini duyup da duasina icabet eden ulu Allah’imin kutlu elçisi! Ey günahlari affettirecek olan; Allah’a saygiyla kullugun, pismanlikla akan gözyasi ve hastalilara karsi sabirla karsilik vermendir diyen gül yüzlü sevgili! Ey güzel ahlakli ve tevazulu olarak tedbir aldiktan sonra gelecek olan kazaya razi olarak belalara sabir göstermeyi ögütleyen hayat rehberim.
Kötü ahlakla cimrilikten hayatinin her aninda bizleri men edip, gizliden gizliye sadaka vermenin ve yakin akrabayi ziyaret ederek görüp gözetmenin; rabbimizin bize olan rahmetini costuracagini haber veren sevgili peygamberim! Cehennem atesini, orucun söndürecegini haber veren kâinatin hâkimi ulu Allah’in, Ey gül yüzlü sevgili elçisi!
Niyeti bizi aç ve susuz birakmaktan ziyade, bize açlarin halini anlatmak isteyen oruçlarimizi, cehennem atesimizi söndürmesinin yaninda rabbimizin bizden razi olmasi için tutuyoruz. Su mübarek ramazan günlerinde tuttugumuz agzimizin bu orucuyla sana binlerce salât ve selam olsun.
Biz ki; gece sabahlara kadar namaz kilan bir peygamberin, gündüz ettiklerimiz yetmezmis gibi gece sabahlara kadar kahvede argo kelimelerle bos ve faydasiz sohbetler eden, teknolojiyi evine tasiyabilenlerimizin ise bilgisayar basinda faydali bilgiyi ögretmeyen sayfalarinda sabahlayarak gözleri sisen ümmetiyiz… Biz ki; senin pesinden yürüyoruz deyip, hayatimizda yaratan tarafindan kabul olup olmayacagini bile bilmedigimiz üç bes toz zerresi olarak ifade edebilecegimiz Salih amellerimizle avunurken kaybolmusuz yolda. Senin yolundayiz, sen bizim önderimizsin deyip dursak da yolunu kaybetmisiz aslinda. Küçücük bir çocuk bile kayboldugunda, kayboldum diye aglayip ona buna sorup, yolunu ararken… Insan ki; ebedi yolunu aramaz hala, kayboldugumuzun farkinda bile degiliz.
Senin gösterdigin yolda yürümemek ve yaratanin buyruklarina kafa tutup aksini yapmak ne haddimize ki; biz onu yapiyoruz. Sonra birden düsüyor ölüm karanligi üzerimize. Geriye dönüs ve pismanlik için çok geç oluyor.
Bir mezar tasi olacak bizden yarina kalacak olan; aslinda biliyoruz onu da baskasidir yaptiracak olan… Ama hala hayatimiz yalan ile dolan…
Biliriz ki; lafi gizleyen degil, faydali sözü açikça söyleyen mert olur. Müslüman her ani halinde dogru ve dürüst olur. Konustugu her sözü hakikat olur. O söz ki; agizdan çikti mi bir daha geri alinmaz dert olur. Öfkeyle kalkan bir zaman sonra kendini zararla yerde oturmus bulur. Hizli çikis yapmadan, öfkeye kapilmadan konusmayi hesap etmek yerinde olur. Hizli kalkis veya yüksek uçmak bize hos gelse de bilmek gerek, düsüsü de ayni oranda sert olur.
Gördüm ki ömrü hayatimda hep hizli yükselenlere imreniliyor. Bilseler ki; en fazla yükselenler toz, duman, tüy ve samandir.
Gel gör ki; hep üç kurusluk dogrusu bulunmayanlar ve dogrulari da cebini doldurmak için sahiplenenler günümüzde el üstünde tutulur oldu. Hak edenler degil, üçkâgitçilar, alavere ve dalavereciler daha fazla cebini doldurabilmek için bir yere gelmek için cebinden üç bes kurus harcayanlar adam yerine konularak yönetici yapilir oldu. Isler; dinin emirlerini uygulayarak ve senin yolunda yürüyerek degil de, haksiz dünyevi emellerini elde etmek için dini bile kullananlara, böyle yaptigi bilinip söylenip dururken, ehline degil de üçkâgitçilara verilir oldu.
Kötülerin revaçta oldugu günümüz dünyasinda, hiç hak etmedikleri halde kötülere deger verilip, yüzlerine söylenemeyenlerin arkalarindan konusulmaktadir. Yüzlerine karsi sanki en iyi ve en dürüst onlarmis gibi davranislar sergilenmektedir. Oysa sen ‘komsusunun serrinden emin olmadigi kimse bizden degildir’ dersin. ‘Haksizlik karsisinda susan dilsiz seytandir’ dersin.
Senin bu sözlerin isiginda haksizlik ve yanlislara deyemeye çalistigimiz için bizi sevmezler. Böyle gelmis olsa da böyle gitmesin demeye çalistigimiz için bizi sevmezler. Zaten ‘dogru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’ demis atalarimiz. Bozuk düzenlerinin çarkina çomak sokuldugu için, haksiz menfaatlerinin zarar görmesinden korktuklari için, seytani islerine ket vurulmasina engel olmak için, hakikati dile getirenleri istemezler. Zaten bunun için seni de öz yurdundan çikarmislardi.
Biz ki; ehil degiliz senin kadar dile getiremeyiz hakikati. Senin kadar etkili ve ikna edici söyleyemeyiz sözü. Bu yüzden yanlis anlasildigimiz ve yanlis ifade ettigimiz de olabilir. Bazen sözün tesir etmedigi durumlarla karsilasiyoruz. Dogru ortadayken kabul edilmedigi durumlarla karsilasiyoruz. Bazen hakikaten yanlis anlasiliyoruz.
Yanlis anlasildigimda özür dilemesini biliyorum diye beni haksiz saniyorlar. Oysa özür dilemem karsimdakine verdigim degerin, egolarimdan yüksel oldugu göstermek içindir. Gurur ve kibir duygularindan uzak oldugumu göstermek içindir. Alinganligindan ve kibirinden dolayi bize küstügünü ve darginlik gösterdigini hissettiklerimize ilk firsatta selam vermemiz onun bunu çok hak ettigini düsünmemizden degil, sen darginligin Müslüman’a yakismadigini ifade ettigin indir. ‘Üç günden fazla dargin duran bizden degildir’ dedigin içindir.
Ben ki; hatalarimla ve eksiklerimle senin yolundayim. Biz ki; kendimize senden baska önder ve rehber bilmeyiz. Rabbim bize razi oldugu kullarindan olmak ve senin ümmetligine layik birer kul olmak nasip eylesin. Rabbim bize senin sefaatini nasip eylesin.
Amin!…
Şimdi sahne senin devam et. Ama sıra bana geImesin. Dua et.